Manşet Yaşam Yurttan

Koronavirüsten sonra dünya daha adil bir yer olabilir mi?

Koronavirüs salgını şimdiden dünyadaki eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri gözler önüne serdi. Acaba bu kriz bir değişimin başlangıcı olabilir mi?

Koronavirüs karşısında hepimiz eşit değiliz. ‘Evde kal’ çağrısı insanlar için çok farklı şeyler ifade ediyor. Evde kalma günlerini kimi güneşli bahçesinde dinlenerek geçirirken kimi küçük bir apartman dairesinin camından bakarak yaşıyor.

 Yapılan araştırmalara göre salgın yüzünden işten çıkarılanların önemli bir kısmı daha alt gelir gruplarındaki gençler ve kadınlar. Ayrıca, farklı etnik kökenden gelmenin de işten çıkarılmada rolü olduğu görülüyor.

Günlük işlerde çalışan işçiler açısından karantinaya yakın sınırlamalar iş bulamamak, işe gidememek, günlük kazancından olup aç kalmak demek.

Karanlık bir tablo fakat krizin yoksulu daha da yoksullaştırma potansiyeli taşıması şaşırtıcı değil. Ama krizler aynı zamanda dönüm noktaları olabilirler.

Daha önce bunun örneklerini gördük.

2008 mali krizi Brezilya’da bir sosyal güvenlik ağının oluşturulmasının yolunu açtı. Asya’da 90’ların sonlarında yaşanan ekonomik krizden sonra Tayland’da ulusal ve ücretsiz sağlık hizmeti oluştu.

Daha geriye Büyük Bunalım’a kadar gidersek bu, ABD’de bir sosyal güvenlik sisteminin oluşmasının yolunu açmıştı. II. Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım ve yoksullaşma İngiltere’de Ulusal Sağlık Hizmetleri’nin inşasını getirmişti.

Krizler toplumları daha önce hayal edilemeyecek şeyleri yapmaya yöneltebilir. Acaba koronavirüs krizi de dünyayı daha adil bir yer haline getirecek dinamikleri harekete geçirebilir mi?

Milyonlarca zarar

Seattle’da küçük bir şirket bir kaç hafta önce milyonlarca dolar zarar etti.

BBC bu yılın başlarında Gravity Payments adlı şirketle ilgili bir haber yapmıştı. Şirketin CEO’su Dan Price bundan beş yıl önce 2015 yılında maaşından bir milyon dolar keserek çalışanlarına yılda en az 70 bin dolar ödeme vaadini gerçekleştirmişti. Bu karar çok başarılı olmuş, çalışan sayısı ikiye katlanmış ve halinden memnun şirket çalışanları daha büyük hevesle çalışmaya başlamıştı. Çalışanlarını memnun eden şirketin karları da yükselmişti. Ama bütün bunlar bir anda yerle bir oldu.

Geçen hafta BBC’ye görüntülü bağlanan şirketin başı Dan Price harap görünüyordu. Sıkıntılı bir dönemdi.

“Hayatımda hiç başım ağrımamıştı, beş haftadır baş ağrısı çekiyorum” dedi.

Gravity’nin merkezi virüsün ABD’de ilk vurduğu yerlerden biri olan Seattle’da. Küçük ve orta ölçekli firmalara yapılan kart ödemelerinin işlemlerini yapıyor ve işlemlerden belli bir yüzde ile komisyon alıyor. Müşterilerinin çoğu barlar, küçük dükkanlar, kafeler, lokantalar, yani koronavirüsle mücadele amaçlı önlemlerden en çok etkilenen işyerleri.

Dan Price şirketin cirosunun ayda dört milyar dolardan iki milyar dolara indiğini anlatıyor.

Çalışanlarına yüksek ücretler ödeyen şirketin aylık masrafları çok yüksekti ve bir şey yapmazlarsa şirket her ay bir buçuk milyon dolar zarara uğrayacaktı.

Price, çalışanlarının işlerine, hele de sağlık sigortası gibi yan haklara en çok ihtiyaçları bulunduğu bir sırada son vermek istemiyordu. Ama aynı zamanda zor durumdaki müşterilerine verdiği hizmetin fiyatını da artırmak istemiyordu.

Dan Price ne yapacağını bilemiyordu ama olağanüstü bir şey olacaktı.

Büyümeden önce insan

Hayatlarımızda muhtemelen bir daha karşılaşmayacağımız dev bir toplumsal deneyden geçiyoruz. Koronavirus dünyanın her yerine hızla yayılırken tek tek bütün ülkelerde farklı sıkılıkta da olsa sokağa çıkma yasakları uygulamaya kondu. Salgınla birlikte hükümetler insan yaşamını ve sağlığını ekonomik büyümenin önüne koymak durumunda kaldı.

Hepimiz sokağa çıkma sınırlamalarının çok uzun sürmemesini umuyoruz ama Dünya Bankası için toplumsal koruma programları hazırlayan Ugo Gentilini gibi uzmanlar, önlemler kalksa bile etkilerinin çok uzun süre hissedileceğini söylüyor.

Gentilini umutlu olmak için bir çok sebep olduğunu düşünüyor. Her gün dünyanın farklı yerlerinde salgından en çok etkilenen en yoksul insan grupları için yeni yardım programları açıklanıyor. Yaptığı araştırmalar, salgından en çok etkilenen 622 milyon insanın bir şekilde sosyal yardımlardan yararlanacağını gösteriyor.

Gentilini bazı hükümetlerin gerçekten en kötü durumdakilere destek sağlanması için ciddi uğraş verdiğini söylüyor.

Fas ve Kolombiya’da insanların yardımlara başvurmalarına yardımcı olmak amacıyla YouTube videoları hazırlandı. Uganda’da yardımlardan yararlanmak için belli bir kurstan geçmeleri şart koşulan genç kızlara bu yardımların koşulsuz verileceği açıklandı. Hindistan hükümeti, kamu işlerinde çalışan 27,5 milyon insana işe gitmemeleri koşuluyla ödeme yapacağını açıkladı. Kolombiya’nın başkenti Bogota’daki yarım milyon haneye, sosyal mesafe önlemlerine uymayı ve ev içi şiddetten kaçınmayı kabul etmeleri koşuluyla para yardımı yapılıyor.

Bunlar son haftalarda dünya çapında açıklanan önlemlerden sadece bir kaç örnek.

Gentilini bunların ne kadar etkili olacağını tahmin etmek için henüz çok erken olduğunu ama bir kere sistemleştiğinde kalıcı hale gelebileceklerini düşünüyor.

Radikal bir fikir

Küresel Adalet, Şimdi adlı çevre ve toplumsal haklar kampanyasından Dorothy Guerrero, “Bu tür bir krizin içindeyken, devletin küçültülmesi önerileri tam bir çılgınlık olur. Şu anda geçerli soru devletin ne kadar büyük olması gerektiği” diyor.

Guerrero bir yandan “evde kal” politikalarının yoksullar üzerindeki etkisinden büyük kaygı duyarken bir yandan da salgının küresel ekonomik işleyişin bazı temel kurallarını sarsabileceğini düşünüyor.

“Bize yıllarca herşeyin serbest piyasaya bırakılması gerektiği, piyasanın ihtiyaçlara cevap vereceği, ekonomiyi düzelteceği ve sorunları çözeceği söylendi. Ama şu anda bir çok ülkede hükümetlerin aldığı önlemler piyasa önlemleri değil devlet müdahaleleri” diyor.

Guerrero, yakın zamana kadar dillendirildiğinde ‘aşırı radikal’ bulunan bir fikrin -herkese asgari ücret- Paskalya mesajında Papa’dan bile destek bulduğunu hatırlatarak, “Bütün insanlara asgari bir ücret talebini ciddi şekilde değerlendirmenin tam zamanı olabilir” diyor.

Krizin daha önce “kalifiye olmayan işler” olarak görülen tarım işçiliği, marketlerde raf yerleştirme, ürün taşıma ve nakletme gibi işlerin görünür hale gelmesini ve hayati öneminin görülmesini de sağladığını düşünen Guerrero “İtalya’da bu işlerde çalışan işçiler ücretlerinin artırılmasını ve sağlıklarını korumak için daha ciddi önlem alınmasını talep ediyor. Bu bir hayır işi olmamalı” diyor.

Guerrero “Ben Filipinliyim ve çok sayıda Filipinli hemşire ve sağlıkçının öldüğünü biliyorum. Bütün bunlar bu mesleklerde koruma düzeyi ve ücretlerin artırılması taleplerini yükseltecektir” diye ekliyor.

Yapılan araştırmalar 20nci yüzyılın başlarında yaşanan İspanyol gribinin de tam buna benzer bir etkisi olduğunu gösteriyor. O krizde de ücret ve haklar pazarlığında işçilerin eli güçlenmişti.

Krizin bedelini kim ödeyecek?

Seattle’daki Gravity Payments şirketinin hikayesine geri dönelim.

Şirketin yöneticisi Dan Price, Mart ayı sonlarında şirketin durumu hakkında bilgi vermek ve gidişin kötülüğünü anlatmak için çalışanlarını Zoom üzerinden sanal bir toplantıya çağırdı.

Zoom toplantısına çağırılan 200 kişiden biri de satış ekibinden Jared Spears’di.

Toplantıya korku içinde katıldıklarını anlatırken “Üç haftadır falan geminin batmasını beklemekteydik” diyor

“Özelden on kişiyle yazışıyordum. Herkes birbirine ‘bu toplantı o toplantı mı?’ diye soruyordu. Dan Price durumu anlattı. Şirketin her ay 1,5 milyon dolar açık verdiğini söyleyip bunu nasıl kapatabileceğimiz konusunda öneriler getirilmesini istedi. Kimsenin işine son vermek istemiyordu, ama müşterilere hizmete zam yapmak da istemiyordu. Birisi maaşlarımızı düşürmeyi önerdi, diğerleri bunun haksızlık olacağını söyledi.

“Şirkette farklı insanlar çalışıyor. Kiminin eşi krizde işini kaybetmiş, kimi tek başına çocuk büyütüyor. Onların ücretlerinde kesinti yapılması aile için yıkım demek. Sonunda ücret kesintilerinin gönüllülük temelinde ve kim oldukları bilinmeden yapılması kararına varıldı. İnsanların dürüstlüğü şaşırtıcıydı. Birisi ‘Benim eşim çok iyi kazanıyor, şu ara maaş almasam da olur’ dedi mesela.”

Karar kağıt üzerinde güzel görünüyordu ama kimse işe yarayıp yaramayacağını bilmiyordu. Gravity’nin İşletme Müdürü Tammi Kroll, “Ben bayağı kuşkuluydum. Sanırım herkes biraz kuşkuluydu” diyor.

Fakat bir mucize oldu ve tasarruflarla hedef tutturuldu. Hatta öyle ki bazı kişilere geri dönüp maaşlarında o kadar düşürme gerekmediğini söylemeleri gerekti.

Şirketin CEO’su Dan Price, “İki haftadan az bir süre içinde sanıyorum masrafları bir milyon dolar düşürdük. Şok oldum açıkçası” diyor.

Şirket çalışanlarından Jared Spears ise şaşırmadığını söylüyor. Onun açısından zamanlama mükemmeldi. Yeni çocukları olmuştu ve eşi çalışmıyordu ama oturup yüzde 20 maaş kesintisiyle idare edebileceklerine karar verdiler.

Bunun büyük bir kahramanlık ya da fedakarlık olduğunu da düşünmüyor.

“Bizim şirketin farklı olduğunu, burada çalışan 200 kişinin başka insanlardan daha fedakar ve özel olduğunu düşünmüyorum. Bunun sırrı şirket yönetimlerinin çalışanlarıyla iletişiminde” diyor.

Fakat işler normal olarak böyle yürümüyor. Bir çok şirket yöneticisi ekonomik durgunluk ve kriz dönemlerinde ilk çözüm olarak işten çıkarmayı görüyor. Gravity bu genellemenin bir istisnası.

Dan Price Twitter hesabından her gün çözüm yollarıyla ilgili mesajlar veriyor. Son tweetlerinde ABD hükümetinin son kurtarma paketinin küçük işletmeler aleyhine büyük şirketleri desteklemeye yöneldiği eleştirisini yaptı.

Adaletsizliklere karşı kampanyalar yürütenler önümüzdeki aylarda ve yıllarda hükümetlerin ne yöne gideceğinin hayati önem taşıdığını vurguluyor. Atılacak adımlar krizin yükünün zenginler, yoksullar ve dara düşen orta sınıflar arasında nasıl dağılacağını belirleyecek.

Londra’daki King’s College’dan kalkınma uzmanı Andrew Sumner “Kriz iki uç noktaya götürebilir” diyor.

“Belki bazı ülkelerde daha varlıklı olanların daha çok vergi vermesinin, nihai olarak onların da çıkarına olduğu kabul görecek. Ya da zenginlerle yoksulların iyice ayrıldığı bir apartheid sistemine geçilecek.”

Ekonomi antropoloğu Jason Hickel ise dünyanın hangi yöne gideceğinin salgınla mücadelenin nasıl yürütüldüğüne ve siyasi tepkilere bağlı olarak şekilleneceğini düşünüyor.

“Ekonominin iki şeyi sağlaması lazım. İnsanların refahını ve ekolojik istikrarı. Bunları yapamayan bir ekonominin kime ne faydası olabilir diye sorabiliriz.”

Bazen yerel yöneticiler belediye başkanları yaşanan kriz karşısında ulusal yöneticilerden daha öne geçebiliyor. Avrupa’da salgından en çok etkilenen kentlerden bir grup belediye başkanı yüzyüze gelinen ekonomik krizden çıkışın kemer sıkma politikalarıyla sağlanamayacağında anlaştılar.

Hollanda’dan Amsterdam belediye başkanı Femke Halsema bu selediye başkanlarından biri. Amsterdam kentinde ekonomik faaliyetlerin hedefine büyüme yerine insan refahını ölçüt olarak koyacaklarını söylüyor.

Ekonomi antropoloğu Jason Hickel bunu “Şimdiye kadar ana akım siyasette hiç kimse böyle bir öneri getirmemişti. Bu çok önemli bir an” diye yorumluyor.

KAYNAK: Cumhuriyet

İlgili Yazılar

45 yıllık oda başkanı!..

TOKATtan Haber

TL erirken Merkez Bankası Başkanı üç kez söylem değiştirdi

TOKATtan Haber

Başkan adaylarının “kentsel dönüşüm” vaatleri…

TOKATtan Haber

Yorum Yaz