Editörün Seçtikleri Manşet Yurttan

Doğru analize ne denir?”Erdoğan’ın önünde iki, Türkiye’nin önünde tek yol var”

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan AK Parti’nin iktidara geldiği ilk yıllarda bürokraside kendini güvende hissetmek için Gülen Cemaati’nin ipine sarıldı.

Yargıda, emniyette, orduda… bürokraside önemli pozisyonlara onları atadı. 

Erdoğan’ın bu yaklaşımı, sonunda ortaya bir ‘paralel devletin’ çıkmasına neden oldu.

Devlet içinde farklı amaçlarla hareket eden, zaman zaman Erdoğan’a bile meydan okuyacak kadar güçlenen bir yapı ortaya çıkınca kaçınılmaz kavga başladı ve Gülen Cemaati, FETÖ’ye dönüştü.

Sonrasında verilen mücadeleyle daha önce bel bağlanan isimler bürokrasiden tasfiye edildi.

Bürokraside boşaltılan yerlere yapılan atamalar Erdoğan’ın siyasi yol haritasında da değişikliği beraberinde getirdi.

Barış süreci sona erdirilip daha fazla milliyetçilik vurgusu yapılmaya başladı. 

Bunun temelinde esasında bürokraside tercih ettiği kimselerin daha çok milliyetçi kesimden insanların olmasının etkisi büyüktü.

Erdoğan bürokraside yüzünü milliyetçi kadrolara dönmesiyle beraber MHP de Erdoğan karşıtlığından vazgeçerek iktidarın parçası olma yolunu tercih etti.

Bu amaçla Erdoğan’ın sıklıkla dile getirdiği fakat somut adım atmadığı rejim değişikliği teklifi öncelikle Bahçeli’den geldi.

Ve Türkiye AK Parti ile MHP’nin ortaklığında rejim değişikliğine gitti.

Cumhurbaşkanı seçilmek için yüzde 50 oy mecburiyeti Erdoğan’ı MHP’ye mahkum hale getiriyordu.

Bahçeli bunun farkındaydı.

Erdoğan ise zamanla güçleneceğini ve bu birlikteliğe ihtiyacının kalmayacağını hesap ederek ortaklığa fazlasıyla teşne oldu.

Bu birliktelik Erdoğan’ın eski yol arkadaşlarının birer birer kopuşunu getirirken, ortaya çıkan durum onu giderek daha fazla MHP’ye ve milliyetçi kadrolara mahkum hale getirdi.

MİT, yargı, emniyet… daha bir çok alanda MHP’ye yakınlığıyla bilinen kimselerin ağırlığı oluşmaya başladı.

İktidara açıktan destek veren MHP bu desteğin karşılığını sadece bürokraside değil, bazı isteklerini de kamuoyu önünde açıkça dile getirerek almaya başlamıştı.

Mesela Erdoğan’a mektup yazıp açıkca küfür eden Alaattin Çakıcı’nın serbest bırakılması, af yasasının çıkarılması, yargılandığı davada mahkum olmuş yazar Mümtazer Türköne’nin, Bahçeli’nin açıktan talebi üzerine mahkumiyetinin bozulup serbest bırakılması gibi… 

Bütün bunlar Bahçeli’nin kamuoyu önünde dile getirdiği, Erdoğan’ın karşıladığı istekleriydi. 

AK Parti’nin oyları düştükçe Erdoğan’ın MHP’ye mahkumiyeti de her güçen gün daha da arttı.

Bu durum ister istemez MHP’nin elini daha da güçlendiriyordu.

Nihayetinde genelde Erdoğan’ın yanında, zaman zaman karşısında olan yeni bir yapının oluşmasına neden oldu.

Mafyanın, 90’lı yılların derin devlet artıklarının ve çatışmayı bir çözüm olarak gören kesimlerin bir araya gelmesiyle oluşan bir yapı bu. 

Adalet bakanının son günlerde sıklıkla adalet vurgusu yaptığı, Erdoğan’ın “Yeni bir demokrasi ve hukuk atılımı başlatıyoruz” çıkışları ve hemen ardından organize suç örgütü liderliğinden onlarca yıl ceza almış Alaaddin Çakıcı’nın ana muhalefet liderine yönelik tehdit ve hakaretler yaptığı mektubu.  

Bu akıl almaz tehtidin üzerinden 24 saat geçmiş olmasına rağmen tek bir devlet kurumundan tek bir kınama gelmemiş olması… 

Bana göre bu tehdit esasında Erdoğan’a ve onun yönetimine yapılmış bir meydan okumadır.  

Meşru siyasete yapılmış akıl almaz bir saldırıdır.

Dahası bugüne kadarki birliktelikteliklerinde, ortaklıklarında kontrolü tamamen ele alma niyetlerinin açığa çıkmasıdır. 

Bir anlamda devlette oluşan yeni ‘paralel yapının’ Erdoğan’a meydan okumasıdır. 

Bürokraside etkinlik kazanmış eski ‘derin devlet’ mensuplarının Erdoğan’daki kendisi için yararlı gördüğü yollara sapma ihtimalinin önüne geçmek için kontrolü ele geçirme çabalarıdır. 

Erdoğan kendi iktidarını sürdürmek için ikinci kez aynı şeyi yaparak ülkeyi yeni büyük sorunlu bir yapı ile karşı karşıya bıraktı. 

Erdoğan’ın yüzde 50 oy ihtiyacı bu sefer kendisine yöneltilen bu tür meydan okumalara karşı açık tavır almasını engelliyor.

Fakat kendi gücünü etkisizleştirmede bu yapının ciddi mesafe kat ettiğinin sanırım Erdoğan da farkında. 

Nereden bakarsak bakalım öncelikle Türkiye için sonrasında da Erdoğan için çok zor bir dönemin başladığı kanaatindeyim.

Bana göre bu durum bugüne kadar toplumdan yüzde 10’dan fazla destek görememiş kendini ülkenin sahibi gören partilerin, yapıların, kişilerin oluşturduğu birlikteliğin Erdoğan sayesinde ele geçirdikleri güçle ülkeyi çatışmayla, kavgayla yönetme isteğinin ete kemiğe bürünmüş halidir. 

Peki bundan sonra ne olacak?

Erdoğan açısından, bu şekilde devam etmek bütünüyle bu yapıya teslim olmak anlamına geliyor.

Bu yolu mu tercih edecek yoksa çıkış mı arayacak?

Bana göre girdiği bu dar koridorda Erdoğan için iki yol var.

Ya eski arkadaşlarına dönüp hepsini tekrar partiye davet edip partideki görevlerini bırakıp muhalefetle de anlaşarak parlamenter sisteme dönecek. 

Ya da yüzde 50’ye olan mecburiyetinden dolayı bu yapıyı idare etmeyi tercih edip mevcut durumu sürdürme yolunu seçecek ve giderek bu yapının kontrolüne girip hem kendisini daha zora sokacak hem de ülkeyi daha ağır bir tablo ile karşı karşıya bırakacak. 

Yani demek istediğim ya eski arkadaşlarına güvenecek ya da bu yapıya güvenecek, ya iktidarını eski arkadaşlarıyla paylaşacak ya da bu yapıya devredecek, ikisinden birini seçmek zorunda kalacağı kanaatindeyim. 

Sizce hangisi daha kolay onun için? 

Berat Albayrak’ın derdi demokrasinin, hukukun yok olması bu yapının güçlenmesi değil elbette ama sanırım istifa mektubundaki “At izi it izine karıştı” vurgusu ve “Allah sonumuzu hayır etsin” temennisi Erdoğan’ın bu kuşatılmışlığına vurgu yapmak amacıyla edilen sözlerdi. 

Erdoğan’ın tercih edeceği bu iki yoldan birinin Türkiye’nin yaralarına merhem olma ihtimali çok az.

O nedenle esas iş muhalefet düşüyor.

Türkiye giderek akıl almaz bir noktaya doğru sürükleniyor.

Dar, çatışmacı, demokrasi karşıtı bir yapı Erdoğan’ın toplumsal desteğini kullanarak ülkede bütün kontrolü ele geçirme çabası içinde.

Bunda çok ciddi mesafe kat ettikleri de ortada.

Alaattin Çakıcı’nın CHP liderine yönelik akıl almaz tehdidine bu saate kadar devlet kadrolarından tek bir itirazın gelmemiş, bir soruşturma dahi açılmamış olması da bunun en net göstergesi.

Bu durumda ülke için bir çıkış yaratma görevi muhalefete düşüyor.

Muhalefet için tek yol var: Genel geçer siyaset anlayışını artık bir tarafa bırakmak ve bütün demokrasi güçlerini, toplumu güçlü bir liderlik altında toplamak, ciddi bir demokrasi ve hukuk mücadelesi başlatmak dahası ülkeyi bir seçime zorlamak. 

Bu yapılmadığı takdirde korkarım ki mafya hukuku ülkede genel geçer kural haline gelecek. 

KAYNAK: Diken

İlgili Yazılar

Vali Ozan Balcı ve “gönüllü bağışlar (!)

TOKATtan Haber

Örtülü ödenek hız kesmiyor

TOKATtan Haber

Yeşilırmak kenarlarında neler oluyor…

TOKATtan Haber

Yorum Yaz