İlçeler Kadir Özbilgin Köşe Yazıları Manşet Niksar Tokattan

Özdilek Özcan Niksar Belediye Başkanı mı yoksa…

Yaptığı basın açıklamasıyla ilgili videoyu izleyince hayretler içerisinde kaldım.

Eğer Niksar Belediye Başkanı olduğunu bilmesem,  siyanürle maden arayarak ülkeyi talan eden maden şirketlerinden birisinin müdürü olduğunu zannederdim.

Siyanürle altın arama da dâhil, doğayı geri dönülemez biçimde tahrip eden tüm maden arama faaliyetlerine kesin bir dille karşı olduğunu belirtmesi gereken bir belediye başkanının, maden arama faaliyetlerine masumiyet kazandırmaya çalıştığı hissi yaratan bir açıklama yapması yenilir yutulur bir şey değildir.

Sayın Başkanın kesin bir dille, doğada ve çevrede geri dönülemez tahribatlar yapan tüm maden aramalarına karşı olacağını samimi ve inandırıcı bir dille söylemesi gerekirken, tam tersine “kem küm” ettiği, bir takım gerekçelerle olaya masumiyet ve haklılık kazandırmaya çalıştığı, daha açıkçası hikâye okuduğu basın açıklamasının satır aralarına dikkat ediniz!

Örneğin Başkan Sayın Özcan, yaptığı basın toplantısında maden arama için izin alan firmanın adını da vererek, sanki çok masummuş gibi, Niksar’da altın arama için değil bakır madeni arama için izin aldıklarını söyleyerek, “ … diğer madenler yani bakır, kurşun ve çinko gibi madenlerin çevresel etkisinin daha az olduğu halk tarafından biliniyor” diyor.

Yani, bakır, kurşun ve çinko gibi madenlerin çevresel etkisi yoktur diyemiyor da, “çevresel etkisinin daha az olduğu biliniyor” diyerek algı yönetimi yapıyor.

Sanırsınız ki Niksar’ın şehri-emini değil de, sözü edilen firmanın müdürü…

Başkan başka ne diyor?

Güya firma bakır madeni aramaya yönelik (sanki bu zararlı değilmiş gibi) ruhsat almış ama altın rezervi (yatak) bulmaları halinde altın da arayabileceklerini ifade etmiş. Şimdi gözlerden kaçırılmaya çalışılan bir konuya ilerisi için zemin hazırlamak değil mi bu? Hele bir bakır aramak için ruhsatını alsın sonrasına bakarız mantığı bu…

Hele Sayın Başkanın sunduğu diğer gerekçeler tam bir komedi…

Güya bakanlık bir rapor göndermiş ve altına olan ihtiyacımızdan ve cari açığımızdan bahsetmiş. Güya hükümetimiz yeraltı madenlerimizin tamamını çıkarıp bunun Türkiye’nin ekonomisine ve vatandaşımızın ekonomik refahına kullanmak istiyormuş.

Bunun tercümesi şu! 20 yıla yakın elimizde ne var ne yok satıp savuran, buna karşın cari açığı düşüremeyen, iç ve dış borçlarımızı katlayarak büyüten, vatandaşı ekmeğe muhtaç eden zihniyet şimdi gözünü yer altı zenginliklerimize dikmiş ve yapancı şirketler ve yerli işbirlikçileriyle yerel değerlerimizi talan etmekte bir sakınca görmüyor.

Üzülerek ifade ediyorum, Başkan Sayın Özdilek Özcan bu konuya hiç kafa yormamış, konuyu hiç araştırmamış.

Salt firmanın verdiği bilgileri kamuoyuyla paylaşarak, bu konunun yaratacağı “dehşete” masumiyet kazandırmaya, korkulacak bir şey olmadığına kamuoyunu inandırmaya mı çalışıyor?

Diyor ki, “Çevresel etkisi anlamında söylüyorum. Altın madeni toprağın içerisinde gram olarak vardır. Bu toprak kapalı bir devrede bir sistem içerisinde siyanür altını tutuyor, topraktan ayrıştırıyor ama siyanürle altın arama tamamen kapalı bir devrede. Sahadan aldınız, maden yatağından çıkarttınız, götürdünüz işletmenizde kapalı bir sistem içerisinde ayrıştırıyorsunuz. Bunun çevreye zararı olmadığını, herhangi bir deşarjının olmadığını, gaz salınımın olmadığını, suyla ya da başka bir şeyle deşarjının olmadığını, çevreye bir zarar vermeyeceğini yönünde bir bilgi paylaştılar.”

Peki, sözünü ettiği firma altın aramayacaksa Başkan gerçekle uzaktan yakından ilgisi olmayan ve de firmadan aldığı bu bilgileri kamuoyuyla neden paylaşıyor? Neden endişelenecek bir şey yok demeye getiriyor da, başka kuruluşların (üniversite, TEMA, AB raporları vs.) bu konuda ki bilgisine, görüşüne başvurmuyor?

Kaldı ki Başkanın verdiği bu bilgilerin hiçbirisi doğru değildir. Bu yoğunlukta (Toplam 3793 hektarlık bir alanda) bir madencilik faaliyetinin yörenin tüm ekolojik, kültürel ve ekonomik yapısını büyük ölçüde tahrip edeceği bilimsel bir gerçekliktir.

Başkan Bey hamasi söylemler ve gerçek olmayan bilgilerle süslediği bir basın açıklaması yapmadan önce biraz dersine çalışsaydı daha yararlı olurdu.

***

Siyanürlü madencilik faaliyetleri 4 ana aşamadan oluşur: Birinci aşama; Arama, ikinci aşama; sıyırma ve patlatma, üçüncü aşama; öğütme ve siyanürleme, dördüncü aşama; atıkların depolanması. Madenciliğin tüm bu aşamaları doğa ve insan sağlığı için farklı tehditler içerir.

Bir madenin varlığı belirlendikten sonra, madenin çıkarılacağı alanda ilk yapılan işlem sıyırmadır.  Maden alanındaki üst toprak katmanı üzerindeki ağaçlar, çalılar kesilir, içinde canlıların da yaşadığı verimli toprak sıyırılır.

Sıyırma işlemi tamamlandıktan sonra cevherin bulunduğu katmana kadar patlatmalar yapılır. Bu patlatma çalışmaları ana kayaların çatlak sisteminde değişime ve yer altı suyunun beslenmesinde azalmaya, madenin yakın çevresindeki arazilerde toprak kaymalarına, yerleşim yerlerindeki binalarda çatlaklara, yoğun miktarda toz ve gürültüye neden olur.  Yine içinde çok sayıda kanserojen madde barındıran bu tozların akciğerlere yerleşmesi ile madende çalışanlar ve maden alanı yakınında yaşayanlar akciğer kanseri, amfizem, silikos, verem gibi hastalıklara yakalanırlar. Bitkiler kurur, toz kaplı çiçeklerde döllenme gerçekleşmediği için arıcılık faaliyetleri son bulur.

Sim halindeki altının olduğu kayaçlara (cevhere) geldikten sonra da kazma işlemine devam edilir. Cevherli toprak taşınırken, içinde altın olmayan kayaç ve toprak (pasa) da ayrı bir yerde depolanır. Bu işlem madenin olduğu bölgenin coğrafyasını tamamen değiştirir. Devasa çukurlar ve dev pasa dağları oluşur.

Atık kaya ve toprağın çevre açısından yarattığı en büyük tehlike asit maden drenajıdır. Asit maden drenajı içinde demir, sülfür gibi mineralleri bulunduran kayaların havadaki oksijen ve nem/su ile temasından oluşur. Bu temasta yüzeyden asitli su akışları meydana gelir. Bu sular tatlı suların ve toprağın kirlenmesine neden olur. Toprak kalitesini düşürür, tarımsal üretimi aksatır ve su ve topraktaki birçok canlının ölümüne neden olur.

Kaya ve toprak (cevher) içinden mikroskobik büyüklükteki altının elde edilebilmesi için kaya ve toprak öğütülerek çok küçük taneciklere dönüştürülür ve bantlarla siyanürleneceği alana (liç) taşınır. Burada altın siyanürlü su ile yıkanarak cevher içinden ayrılır. Altının siyanürle yıkanması işlemine siyanür liçi adı verilir.

Bu işlem yaklaşık 6-8 hafta sürer. Büyük miktarda su tüketimine sebep olan bu uygulama sırasında kullanılan siyanür cevher içindeki altını ayırır. Bir yerde altın madeni işletmek orada sadece su varsa mümkündür. Örneğin; Kirazlı Altın Madeni Çevresel Etki Değerlendirmesi raporuna göre maden işletmesi faaliyetlerinin ilk iki yılında 463.000 m3/yıl, üçüncü yıl itibarıyla 250.000 m3/yıl su kullanacaktır. Madenin işletmede kalacağı 6 yıllık süreçte su tüketimi 2 milyon m3 ulaşmaktadır. Bu rakam 10 milyon 500 bin kişinin günlük su tüketimine eşittir.

Sodyum siyanür toprak içindeki altını topraktan ayırırken aynı zamanda toprakta bulunan zararsız bileşikler halindeki arsenik, antimon, kadmiyum, kurşun, civa, molibden gibi element/ağır metalleri de serbestleştirip zararlı forma dönüştürür. Altın madeni etrafında bulunan yüzey sularından, topraktan, suda yaşayan bitki ve böceklerden, kara bitkilerinden, kuşlardan alınan örneklerde arsenik düzeyinin yüksek olduğu saptanmıştır. Şebeke sularındaki civa düzeyinin artışının atık havuzlarıyla ilişkili olduğu, atık depo alanlarında gerçekleşen sızıntı ve taşmalar sonucunda suya ve toprağa kadmiyum karıştığı bilimsel çalışmalarla belirlenmiştir.

Atıkların depolanması ve doğaya nasıl sızdığı da dâhil birçok konuyu ayrıntılı olarak aşağıdaki linklerden öğrenebilirsiniz.

  1.  https://cdn-tema.mncdn.com/Uploads/Cms/siyanur-lici-altin-madenciligi.pdf
  2. https://cdn-tema.mncdn.com/Uploads/Cms/kaz-daglari-raporu.pdf
  3. https://cdn-tema.mncdn.com/Uploads/Cms/turkiyedeki-etki-degerlendirme-surecleri-ve-saglik.pdf

***

Sormamız ve sorgulamamız gereken konu şudur!

Madenin atıklarının depolandığı atık maden barajının çökmesi ile Orta ve Doğu Avrupa’nın en büyük tatlı su felaketi yaşandı ve bunun üzerine ilk kez Çek Cumhuriyeti siyanürlü madenciliği yasakladı.

Daha sonra Almanya ve Macaristan bu yasağa katıldı.

Şimdi ise Avrupa Birliği siyanürlü altın madenciliğinin AB topraklarında yasaklanmasını önerdi.

Hal böyle iken yabancı şirketlerle onların yerli işbirlikçilerinin doğamızı, çevremizi ve insan sağlığını tahrip etmelerine nasıl izin vereceğiz.

1 ton cevher içindeki 0,75 gram altın bulmaları ve sömürgecilerin aslan lokmasını ülkelerine götürmeleri için mi?

Ha bir de şu var!

Sayın Özdilek Özcan “kamuoyunu doğru bilgilendirmek, her türlü sonucu alacak iradeye sahip olduğunu söyleyerek “vur abalıya yapmayalım” diyor. Nasıl olacak o işi?

Niksar’ı sevdiğimiz için bir sözümüz var, sözümüz Niksar’ın yararına olsun istiyoruz bunları da onun için yazıyoruz. Maksadımız birilerini karalamak değildir. Tam aksine vatandaşına gerçekleri tüm çıplaklığıyla söyleyemeyenlere fener tutmaktır.

Başkanın yaptığı bu kamuoyu açıklaması kendisine güvenmemiz için yeterli değildir. Biz, en azından ben “hamasi sözlere” değil, uygulamaya ve Başkan’ın yaptığı eylemlere bakarım. Niksar Ayvaz Su ile ilgili girişimleri unutmuş değiliz.

Tıpkı Hacı Bektaşi Veli’nin de dediği gibi lafa söze değil, öze ve hale bakıyoruz.

Bugün yanlışlıklara dikkat çekiyoruz, yarın Niksar için yararlı bir adım atılırsa onu da alkışlamaktan geri kalmayız.

Sözün özü maden şirketlerinin ve onları savunanların ne dediği değil, Niksarlıların, ülkesini sevenlerin bu madencilerin yarattığı tahribattan etkilenen tüm tarafların ne dediği önemlidir.

NOT: Başkanının basın açıklamasıyla ilgili videoyu izlerken önemli bir detay dikkatimi çekti. Başkanın makamının arkasında bir Danişmend bayrağı ile sancağı görülüyor. Videoda görünmese de Türk Bayrağı ve belediye gönder flaması ( ya da bayrağı) ise onların üstünde bir yerde duruyor. Hiç kuşku yok ki Danişmendli devletinin başkenti olan Niksar’da Belediye Başkanı’nın bu ayrıntıya özen göstermesi takdire şayandır. Ancak Sayın Başkanın başka bir ayrıntıya dikkat etmesi daha yararlı olacaktır. Başkan bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir belediye başkanıdır ve makamının arkasında öncelikle görülmesi gereken Türk Bayrağı ile Belediye’nin bayrağı olmalıdır. Danişmendli Bayrağı ve sancağı gibi iki önemli değerimizin de özellikle Türk Bayrağı ile birlikte görüleceği şekilde konumlandırılması daha yararlı sonuçlar doğuracaktır. Önerim. Sayın Başkanın bir “Niksar Belediyesi temalı bir Back Drop yaptırarak, söz konusu bayrakları ve sancağı bu Back Drop’un yanlarına (uygun yerlerine) ve fotoğraf karesine girecek şekilde konumlandırması ve basın toplantılarını bu Back Drop önünde yapmasıdır.

İlgili Yazılar

Ferdi Hardal’dan gümüş madalya

TOKATtan Haber

Büyükşehirleri kaybeden AKP’den yeni hamle: Belediyelerin imar yetkisine tırpan

TOKATtan Haber

Yeşilırmak kenarlarında neler oluyor…

TOKATtan Haber

Yorum Yaz