Kadir Özbilgin Köşe Yazıları Manşet Tokattan

Anlıyoruz ki AKP’li vekillerimiz Tokat’ın ağır sorunlarını çözemeyecekler

Benim için, Sayın Yusuf Beyazıt yalnızca Tokat’ta değil, tüm Türkiye’de vakıf eserlerini ayağa kaldıran, rakamları şimdi anımsayamıyorum ama görev yaptığı dönemde Vakıfların küçük diyebileceğimiz bütçesini devasa rakamlara çıkartan çok başarılı bir bürokrattır.

Bu başarılarıyla Başbakanlığı döneminde Sayın Erdoğan’ın da yüzünü ağartan ender bürokratlardan birisidir.  Ve şimdilerde izlediğim kadarıyla ayakları yere sağlam basan ve saygınlığını koruyan bir vekilimizdir.

umarım O’da bir gün altın adını bakır eylemez.

Sayın Özlem Zengin Hanımefendi ise artık hepimizin malumudur. Yönünü öncelikle Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a dönmüş, Sayın Erdoğan’a methiyeler dizenler kervanına katılmış, döktürdüğü incileriyle artık Türkiye’de tanınır olmuş, bu yoğunluğundan ötürü olsa gerek, Tokat’a yeterince zaman ayıramayan, Tokat’tan ve Tokatlılardan kopuk, Tokat’ın sorunlarını başkalarından duysa da, üzerinde pek durmadığını düşündüğüm, bana Tokat AKP vekil sayısını 2 olarak düşündüren bir vekildir.

Sayın Mustafa Arslan’a gelince… i

Uzun süre Tokat’ta AKP’nin yaptığı temayül yoklamalarında birinci ya da en üst sıralarda çıkmasına karşın, demokrasi karşıtı uygulamalarla milletvekili yapılmayan, buna karşın duruşunda ve AKP’ye bağlılığında bir sapma göstermeyen, sonunda milletvekilliği ile ödüllendirilen bir isimdir.

Seviyeli söz ve davranışları, ağırbaşlılığı ile tanıdığım, ancak dün Meclis’te yaptığı konuşma ile Tokat sevdalısı olduğuna dair inancımı zayıflatan bir milletvekilimizdir.

***

Bu girişi neden yaptığımı merak edenler için açıklayayım; “Tokat’ı önümüzdeki günlerde ağır sorunlar bekliyor ve Sayın Vekillerimiz ne yapabilirler?” sorusuna yönelik bir değerlendirme yapmak için…

Kişisel olarak, bu iki milletvekilimizi Tokat’ı bekleyen mikro sorunlarla uğraştırmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Mikro sorunlar Tokat’ın kendi dinamikleri içinde çözüme kavuşturulması gereken sorunlardır.

Tokat’ı yönetme savıyla seçilenler; belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, il genel meclisi üyeleri, yarı resmi kamu kuruluşları statüsündeki meslek odaları şehirlerinin mikro sorunlarına çözüm üretemiyor, entelektüel sermayenin bulunduğu üniversitemizden yararlanamıyor, gelen valilerin salt kendi bakış açılarını dayatarak kentsel gelişimle ilgili kararlar almasına itiraz edemiyor ve ego ya da ideolojik körlük nedeniyle toplumdaki yaratıcı grupla (bilgi, birikim ve donanım sahibi insanlar) işbirliği geliştirmiyorlarsa zaten görevlerini de hakkıyla yapamıyorlar demektir.

Yapılacak iş onları bir dahaki seçimde bu görevlerinden sandık yoluyla azletmektir.

Tokat henüz yerellik olgusunu yitirmemiş ender şehirlerden birisidir.

Bu bakımdan bizlerin, AKP vekillerimiz başta olmak üzere,  siyasal iktidarın yereldeki temsilci konumundaki il teşkilat başkanından ve yerel yönetimlerden beklentimiz, Tokat’ın makro ölçekteki ve geleceğin şekillenmesinde etkili olacak sorunların çözümünde sağlam durmaları, yönlerini genel başkanlarına değil, biz Tokatlılara çevirmeleri ve yaşanan olumsuzluklarda ideolojik körlük yaşamamalarıdır.

Ne yazık ki, dün beni de bir hayli şaşırtan bir olay yaşandı ve CHP’nin verdiği gensoru önergesi hakkında konuşmak için kürsüye çıkan Milletvekili Sayın Mustafa Arslan, en hafif bir etki ile yok oldu, tabiri caizse zemin ve zamana uyarak sabun köpüğü gibi söndü.

AKP Tokat Milletvekili Sayın Mustafa Arslan Meclis’te yaptığı konuşma ile zevahiri kurtardığını düşünüyor mu bilmiyorum ama konuşması ile kendini boşuna harcadı. Yaptığı konuşma hamamın namusunu kurtarmaya yetmedi.

Ben inanıyorum ki, Sayın Mustafa Arslan’ın ettiği sözler elini kalbine koyarak söyleyeceği sözler değildi. Altın adını bakır edebilecek söylemlerin Sayın Mustafa Arslan’a yakışmadığını üzülerek söylemeliyim.

Artık hepimiz maden araması yapılıp da, yeterli rezerv bulunan her yerde maden işletmesi yapılacağını (maden çıkarılacağını) biliyoruz. O yüzden “maden arama ruhsatı başka, maden çıkarma ruhsatı başka” diyerek vahşi madenciliğe masumiyet kazandırmak kimseye ama en çok da Sayın Mustafa Arslan’a yakışmıyor.

Diğer taraftan çevresel etkilerinin değerlendirilmesi anlamında ÇED raporlarının nasıl alındığı da artık Bektaşi sırrı değil. İl Özel İdaresi’ni söylemiyorum bile…

Gelelim maden aramasına…

Milletvekilimiz Sayın Mustafa Arslan Bey maden araması yapacak firmanın 2000 hektar alanda maden araması yapmak için ön izin aldığını ancak an itibariyle firmanın arama için müracaat ettiği alanın 2000 m2 olduğunu ifade ediyor. Bunda biz Tokatlıları rahatlatacak ne var? Bu tehlikenin bittiğini göstermiyor ki…

Keşke Sayın Mustafa Arslan, Tokatlı hemşerilerinin duydukları endişe yüzünden rüzgâr gelecek delikleri tıkamak istediklerini, İstenmeyen bir durum ve gelişmeye karşı her türlü önlemi almaya çalıştıklarını anlayabildiğini ifade eden bir konuşma yapabilseydi.

Anlaşılıyor ki, Mustafa Bey açık metal madenciliği yapan işletmeleri ve uygulamalarını yeterince incelememiş. Ya da incelemiştir de gerçekleri tüm çıplaklığıyla söylemede sıkıntılar yaşıyor.

O’nun yerine bizi söyleyelim. Bu işletmeler büyük maden sahası içinde bölümler halinde arama (sondaj) işlemi gerçekleştirirler ve rezerv buldukları alanda da maden çıkarma işlemine başlarlar. Yani 2000 hektar alanın tamamında birden arama (sondaj) yapmazlar, alanı küçük metre karelere bölerek sondaj yaparlar.

Sadece bu maden arama (sondaj) işlemi sırasında bile, sondaj yapacakları noktalardaki tüm bitki örtüsünü, börtü böceği sıyırırlar. Eğer rezerv bulurlarsa maden alanındaki üst toprak katmanı üzerindeki ağaçlar, çalılar kesilir, içinde canlıların da yaşadığı verimli toprak bütünüyle sıyırılır.

Sıyırma işlemi tamamlandıktan sonra cevherin bulunduğu katmana kadar patlatmalar yapılır. Bu patlatma çalışmaları ana kayaların çatlak sisteminde değişime ve yer altı suyunun beslenmesinde azalmaya, madenin yakın çevresindeki arazilerde toprak kaymalarına, yerleşim yerlerindeki binalarda çatlaklara, yoğun miktarda toz ve gürültüye neden olur.  Yine içinde çok sayıda kanserojen madde barındıran bu tozların akciğerlere yerleşmesi ile madende çalışanlar ve maden alanı yakınında yaşayanlar akciğer kanseri, amfizem, silikos, verem gibi hastalıklara yakalanırlar. Bitkiler kurur, toz kaplı çiçeklerde döllenme gerçekleşmediği için arıcılık faaliyetleri son bulur. Eğer Sayın Mustafa Arslan isterse Türkiye’den örnekler gönderebilirim.

Devam etmeyeyim, içiniz kararır, yalnızca Sayın vekilimize şu hususu özellikle belirtmek isterim.

AKP dönemimde değiştirilerek, korumacı maddelerden arındırılan Maden Yasası’na yabancı şirketler bile inanamamış, yanlışlık yapmaktan çekindikleri için bir süre beklemişler, ardından devreye yerli işbirlikçileri girmiş, uygulamaya aldıkları vahşi madencilikle ormanlarımızı, taşımızı toprağımızı mahvetmekte sakınca görmemişlerdir.

Galeri tipi madenciliği bırakarak, daha ucuz olan “açık maden ocağı” işletmeciliğine soyunanlar ve onlara bu imtiyazı verenler yüzünden”, bugün Tokat dâhil ülkedeki ormanlarımız, ovalarımız, sularımız, tarım alanlarımız, hayvancılık, tarihi mirasımız ve yaşam alanlarımız bu vahşi madenciliğin tehdidi altındadır.

Sayın Vekilimiz Rize Çayeli’ndeki galeri tipi bakır madenini inceler sonra da, vahşi madencilik olarak nitelenen bir “açık maden işletmeciliğini” gezerse bir kıyaslama olanağına kavuşur ve vahşi madenciliğin geri dönülemez ne tür tahribatlar yaptığını daha iyi anlayabilir.

Keşke Sayın Mustafa Arslan “ne şiş yansın ne kebap” türünden bir konuşma yapmak yerine şu sorulara yanıt verebilseydi

Binlerce ağaç kesilmeyecek mi? Dağlarımızın üzerindeki bitki örtüsü sıyrılmayacak mı? Bitkiler kurumayacak mı? Toz kaplı çiçeklerde döllenme gerçekleşmediği için arıcılık faaliyetleri son bulmayacak mı? Madenin olduğu kayaçlara (cevhere) geldikten sonra da kazma işlemine devam edilmeyecek mi? Cevherli toprak taşınırken, içinde bakır, kurşun, çinko ya da altın olmayan kayaç ve toprak (pasa) da ayrı bir yerde depolanmayacak mı? Bu işlem madenin olduğu bölgenin coğrafyasını tamamen değiştirmeyecek mi? Devasa çukurlar ve dev pasa dağları oluşmayacak mı? Madeni cevherden ayırmak için kimyasal kullanılmayacak mı? Yıkanma yapılmayacak mı? Yıkanma için tonlarca su kullanılmayacak mı? Atık kaya ve toprağın çevre açısından yarattığı en büyük tehlike asit maden drenajı olmayacak mı? Asit maden drenajı içinde demir, sülfür gibi mineralleri bulunduran kayaların havadaki oksijen ve nem/su ile temasından oluşur. Bu temasta yüzeyden asitli su akışları meydana gelmeyecek mi? Bu sular tatlı suların ve toprağın kirlenmesine neden olmayacak mı? Toprak kalitesini düşürmeyecek mi? Tarımsal üretimi aksatmayacak mı? Su ve topraktaki birçok canlının ölümüne neden olmayacak mı? Maden atıklarını yönetmek zor ve riskli değil mi?

Sayın Mustafa Arslan siyanürlü altın madenciliğine masumiyet kazandırmak için (Niksar Belediye Başkanı’ da benzer bir söylem kullanıyor) Merkez Bankası’ndaki altın rezervinin 530 tona çıktığından bahsederken, bunun dış borcumuzu karşılamaktan çok uzak olduğuna, yaramıza merhem bile olamayacağına değinmiyor.

Bu geri dönülemeyecek çevre ve doğa katliamı, yabancı şirketlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin 1 ton cevher içindeki 0,75 gram altını bulmaları ve aslan lokmasını ülkelerine götürmeleri için mi?

Sayın vekilimiz, “arama aşamasında da, maden çıkarma aşamasında da ormana, çevreye, bitki yapısına, su kaynaklarına, tarım alanlarına, hemşerilerimize ve bölgede yaşayan her türlü canlıya hiçbir şekilde zarar vermesine izin vermeyeceğiz. Eğer böyle bir hadise olursa biz bu mücadelenin en önünde hareket edeceğiz. Ak parti milletvekilleri olarak siyanürle veya başka bir usulle insanımıza zarar verecek hiçbir çalışmanın yanında olmadık olmayacağız” sözü ne yazık ki inandırıcılıktan uzaktır.

Eğer bugün vahşi madenciliğe (açık maden ocağı işletmeciliğine) izin verilmesine karşı güçlü bir itirazı seslendiremiyor ve vahşi madenciliğe karşı olduğunuzu kesin bir dille söyleyemiyorsanız, yarın da vahşi madenciliğin ormana, çevreye, bitki yapısına, su kaynaklarına, tarım alanlarına, hemşerilerimize ve bölgede yaşayan her türlü canlıya zarar vermesine ve siyanürle altın aranmasına da ses çıkaramayacaksınız demektir.

Bir zamanlar “Tekel sigara fabrikası kapanırsa sizinle Ankara’ya yürürüm” deyip, sırra kadem basan, sonrasında özelleştirme adı altında fabrikanın kapanmasına neden olan liderinin arkasından yürüyen vekilimizi anımsayınız.

Artık biz Tokatlılar “çoban kulübesinde padişah rüyası gördürmeye” çalışan vekillere rağbet etmemeyi öğrendik. Umarım ve dilerim Sayın Mustafa Arslan bu vekillerden birisi olmaz.

Ama daha iyi anlıyoruz ki, sorunlarımızla ilgili olarak, kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz.

İlgili Yazılar

2010’ dan 2022’ ye Kemal Kılıçdaroğlu…

TOKATtan Haber

Turizmde gelecek on yılın trendleri neler?

TOKATtan Haber

İşçilerin yüzde 70’i ay sonunu getiremiyor

TOKATtan Haber

Yorum Yaz