Kadir Özbilgin Köşe Yazıları Manşet Tokattan

Rahmetli Özal; “DÇM’ler kendini uyanık sananların başvurduğu dalaveredir” demişti

Aziz Nesin’in yaklaşık 20 yıldır tartışılan  “insanların yüzde 60’ı aptaldır” çıkışı, 1982 Anayasa Referandumu ’na dayanır.

Sanatçı Müjdat Gezen yıllar sonra bu olayı şöyle anlatır.

“İzmir Torba ’da şenlik vardı, İlhan Selçuk ve Aziz Nesin’le birlikte bir panele katılmıştık. Panelin konusu mizahtı. Birisi kalktı ‘Nasrettin Hoca’nın torunları olarak zeki insanlarız değil mi?’ diye sordu Aziz Nesin’e. O da ‘Yüzde 60’ı aptaldır’ dedi. Herkes alkışladı. Sonra kuliste kendisine sordum neden böyle bir şey söylediğini. O da ‘Evladım, yüzde 92 diyecektim dilim varmadı’ dedi.”

Manken Aysun Kayacı’da “Dağdaki çobanın oyuyla benim oyum bir mi?” demişti de işitmediği laf, hakaret kalmamıştı.

Bankalarda 1 kuruşu olmayanların, bankalarda binlerce, milyonlarca doları, eurosu, sterlini olanların zararını ödeyeceği yeni ekonomi model için sevinip, halay çekmelerini TV’de izlediğimde aklıma bunlar geldi.

Hadi bankada döviz cinsinden hatırı sayılır mevduatı olanlarla, bu iktidarın sağladığı nimetlerden nemalanan mutlu azınlık bu modele sevindi. Peki, biz çulsuzlara ne oluyor ki, hoplayıp zıplıyoruz?

Hani “Tehlike gelmeden görenlere ‘abdal’, geldiğinde görenlere ‘aptal,  gelse de göremeyenlere ‘ahmak” denir” diye bir deyiş var ya, bankalarda 1 kuruşu olmayıp da, döviz hesabı olanların zararını ödeyecekleri için bu denli mutlu olanları, rahmetli Özal’ın deyimiyle kendini uyanık sananların başvurduğu DÇM dalaveresine kananları,  bu deyişin neresine koymalıyız siz karar verin.

Bir de şu var! İktidarın fetva kurumu Diyanet, vadeli mevduat hesabına ilişkin verdiği fetvada, “Müslümanlar faizli mevduata bilerek ve isteyerek para yatırmamalı. Bu tür mevduat hesaplarına tahakkuk ettirilen fazlalıklar faiz olup dinen haramdır” şeklinde verdiği fetvayı ve Sayın Erdoğan’ın faizin dinen haram olduğunu anlatmaya çalıştığı “Nas” ı yapacağız?

Artık bir karar verin kardeşim! Faiz haram mı helal mi? Haramsa size ne oluyor da döviz hesaplarını TL’ye çevirenlere hem faiz hem de kur farkı adı altında örtülü faiz ödüyorsunuz? Sizin ekonomik modeliniz bu mu?

Güya dövize olan talebi azaltacaklar? Buna kargalar bile güler. Firmaların Türkiye’de kur düştükçe döviz alımı yaptığı Bektaşi sırrı mı?

Peki, anlamca (mealen) “TL’ye ve bana güvenin, mevduatınızı TL’ de tutun diyen Sayın Erdoğan’a inanarak tasarruflarını TL’ de tutan ve hatta belki de faiz de almayanların yaşadığı mağduriyeti kim giderecek?

Seçimi kurtarmak için uygulamaya alınan bu modelin sonu iflastır ve bu sonuç tecrübe ile sabittir.

Çünkü yeni bir modelmiş gibi sunulmaya çalışılan ‘Dövize Çevrilebilir TL Mevduat Hesapları’ (DÇM) ya da diğer bir adıyla ‘Dövize Endeksli Mevduat’ (DEM) yeni bir şey değil.

Türkiye’de DÇM, ilk kez 1960′ larda gündeme geldi ve 1967’de ilk kez uygulandı

Ekonomik dengeler üzerindeki olumsuz etkisi olabileceği gerekçesi ile önce vazgeçildi ancak sonra 1967’de ilk kez uygulandı. DÇM’lerin anapara ve kur farkı ödemeleri, Hazine’ye aşırı yük olmaya başlayınca kaldırıldı.

Erdoğan’ın alternatif finans aracı olarak açıkladığı ‘DÇM’ ‘yi 1974 yılında döviz talebi basıncıyla Demirel yeniden gündeme aldı. 8 banka bunun için yetkilendirildi. Sonunda sistem 1978 yılında bitirildi. Bu borçlar, 1981 yılından sonra devlet tarafından üstlenildi.

Sonuçta Türk Lirası devalüe edildi ancak geç kalınmıştı. 24 Ocak kararlarına neden olacak bir kriz yaşandı. Bu uygulama 80’li ve 90’lı yıllarda yaşanan kronik enflasyonlara temel teşkil etti. Benim yaşımda olanlar 80 li yıllarda enflasyonun % 115 lere tırmadığını iyi bilir.

Merhum Başbakan Turgut Özal bu durumdan çok şikâyet etmiş ve “İnşallah gelecek nesiller ders almış olur” demişti. Ama anlaşılıyor ki ders filan alındığı yok!

Rahmetli Özal bu uygulamayı “bilgisizliğin vesikası” olarak nitelendirip, “İnşallah gençlerimiz bundan ders alır. Bir daha böyle hesapsız kitapsız hatalar yaparak, gelecek nesilleri zor taşınan yük altına sokmaz. DÇM’ler kendini uyanık sananların başvurduğu dalaveredir. Benim memurum, işçim, esnafım diyenler, DÇM’nin yükünü vatandaşın sırtına yıktılar, orta direğin sırtına yıktılar. Bu borcu siz ödediniz” demişti.

Şimdi de, yaklaşan seçimler öncesi uyanıklık yapmaya kalkanlar yüzünden, döviz mevduat hesabı olanlar keyif çatarken, faizleri ve kur farklarından doğan borçları yine biz ödeyeceğiz.

Sadece bununla kalsak amenna?

Şu gelişmeleri yaşamamız hiç sürpriz olmayacaktır.

Kur farklarını ödeyecek olan Hazine ilk tahminlere göre 150 milyar-175 milyar TL dolaylarında olan bu örtülü faiz tutarını nereden bulacak?

Merkez Bankasından alamaz, karşılıksız para basmada sınır var. O zaman piyasadan borçlanacak, ihale açıp, bankalardan para toplayacak.

Bankalar bu parayı nereden bulacak? Bankalar Merkez Bankası’ndan %14 ile kredi alacak. Bunun için Merkez Bankası para basacak. Bankalar bu kredileri yüksek faizle (şu anda %22) Hazineye satacak. Ya da bankalar yurt dışından yüksek faizle sendikasyon kredisi alıp MB’nda bozduracak, karşılığında TL alacak. Böylece MB rezervinde göreceli bir artış olurken Türkiye’nin dış borcu artacak. Her halükarda piyasaya TL pompalandığı için enflasyon yükselmeye devam edecek. Bu mekanizmalar bir çıkmaz sokak ve Hazine borçlanmayı sürdüremeyince kur farkı ödemeleri duracak. TL, dövız karşısında tekrar hızla değer kaybedecektir.

Dedik ya, rahmetli Özal’ın “bilgisizliğin vesikası, kendini uyanık sananların başvurduğu dalavere” diye nitelendirdiği bu modelin sonu iflastır ve ceremesini yine biz yoksullar, ücretliler ve emekliler çekeceğiz.

İlgili Yazılar

Yurttaş Libya için ne diyor?

TOKATtan Haber

Tokat CHP İl örgütünün “suskunluk sarmalı”

TOKATtan Haber

Dördüncü Tokat Kitap Günleri Fuarı

TOKATtan Haber

Yorum Yaz