Kadir Özbilgin Köşe Yazıları Manşet Tokattan

Milletvekili Mustafa Arslan ve Sedef Kabaş

Anımsadığım kadarıyla bu yazdığım Sayın Mustafa Arslan’la ilgili ikinci yazım olacak.

İlkini henüz milletvekili olmadığı, yapılan “temayül yoklamaları” nda birinci çıkmasına karşın milletvekili aday dizelgesine alınmadığı günlerde yazmış ve kendisine uygulanan haksızlığa değinmiştim.

Bu yazıyı da bir yanlışlığa değinmek için yazıyorum. Umarım ve dilerim bu yazıda ki yapıcı eleştirilerimi de bir tür armağan olarak görür.

Şimdilerde Tokat AKP Milletvekili olan Sayın Mustafa Arslan 22 Ocak 2021 saat: 17,03’ de Facebook sosyal medya hesabından #HaddiniBilSedefKabas` etiketiyle Sayın Sedef Kabaş’ın görüntülerini paylaşarak, şu yorumda bulunmuş.

“Ters kelepçeliymişim gibi çek…Hâlâ algı peşinde…Kelepçe yok ama varmış gibi hareketler bunlar…#HaddiniBilSedefKabas.”

Evet, gerçekten de her şey “haddini bilmekte” saklı.

Hz. Ömer “Başkasını düzeltmeniz için önce kendinizi düzeltiniz” diyor. Bu “haddini bilme” durumu toplum içindeki konumu, bulunduğu makamı ne olursa olsun herkes için geçerlidir?

Beğenir ya da beğenmezsiniz, Sayın Sedef Kabaş benim ilgiyle izlediğim ve değerli iletişim bilgileri edindiğim, her türlü iletişim dilini kullanmayı çok iyi bilen, Türkiye’deki önemli iletişim uzmanlarından birisidir. Bir gece yarısı apar topar tutuklanan bir iletişim uzmanından nasıl davranmasını bekliyorsunuz bilemedim? Korkmasını, sinmesini, ezik büzük olmasını, iletişim dilini kullanmamasını mı?

AKP iktidarını eleştiren yönü ile öne çıkan Sedef Kabaş Cumhurbaşkanı tarafından “Kılıçdaroğlu ’nun rehberi kadın” savıyla tanımlanmıştı. Elbette öyle değildi ama rehberi olmasında ne sakınca vardı da bu bir suçlamaya dönüşmüştü anlamak zor. Açıkçası Sayın Sedef Kabaş AKP iktidarı; Sayın Cumhurbaşkanı tarafından istenmeyen ve yaptığı açıklamalarla sürekli ifade veren bir isim. Bu konuda yılgınlığa düşmeyen ve düşmeyeceğini düşündüğüm aydın bir Cumhuriyet kadını.

Yargı sisteminin bugün içinde bulunduğu durum göz önüne alındığında Sedef Kabaş suçlu bulunup hapis cezası da alabilir. Kaldı ki, Adalet bakanının Sedef Kabaş’la ilgili “kızım sana söylüyorum gelinim sen işit” şeklindeki sözlerini okuyarak “durumdan vazife çıkaran” hukukçuları ortaya çıkarması da şaşırtıcı olmayacaktır.

Milletvekili Sayın Arslan ise bir hukukçudur. Sedef Kabaş gündüzler torbaya girmiş gibi, niçin bir gece yarısı tutuklanmıştır? Bunun için sayısız sebep ileri sürülebilir ancak sorunun masum bir açıklaması olmadığını Sayın Arslan’da çok iyi bilir.

Sayın Cumhurbaşkanı İnsan Hakları Eylem Planı’nı açıkladığı konuşmasında “Vatandaşımızın, sırf ifade almaya yönelik yakalama kararları yüzünden özgürlüğünden mahrum kalmasını istemiyoruz. Eylem Planı’yla, sadece ifade vermek için mesai saati dışında yakalayıp gözaltına alma, otelde gecenin bir yarısı bulup gözaltına alma gibi uygulamalara son veriyoruz. İfade alma işlemleri artık 7 gün 24 saat yapılabilecek” dememiş miydi? Ne oldu da gecenin bir yarısı gözaltına alındı?

Peki, ne demiş Sayın Sedef Kabaş “Çok meşhur bir söz vardır. Taçlanan baş akıllanır diye. Ama görüyoruz ki gerçek değil. Ya da tam tersi bir söz vardır. Büyükbaş hayvan bir saraya girdiği zaman o kral olmaz. O saray ahır olur.”

Ne var bunda? Bu Atasözünü dinlediğimde bende, Cumhurbaşkanını değil, liyakatsiz bir insanın önemli bir göreve getirilmesinin olumsuz gelişmelere yol açacağı sonucunu düşündürdü.

Kaldı ki, “Teşbihte hata olmaz” diye bir söz vardır. Bir Çerkez atasözünün geçmişten günümüze aktarılan atalarımızın deneyimlerine dayalı olarak mecaz anlamda kullanılmasında nasıl bir “onura dokunma” anlamı çıkar?

Benzetme (teşbih) sanatı dört öğeden oluşur. Benzeyen, benzetilen, benzeten ve benzetme yönünü içerir. Günlük hayatta yaşanılan olaylar birbirine benzer durumda olabilir. Bazı durumlar benzetme yapılmadan açıklanamaz. Elbette yapılan benzetmenin karşısındaki insanı kırmaması gerekir ve saygısızca olmaması gerekir. Bu nedenle de “Teşbihte Hata Olmaz” atasözü sıklıkla kullanılır.

***

Bir de evrensel hukuk kurallarına aykırı biçimde bu “hakaret” konusunda kişiye özel uygulama var.

Bu bağlamda, Sedef Kabaş için “haddini bil” diyen ya da diyenlerle, Sedef Kabaş’ın sözleriyle ilgili olarak, sosyal medya Twitter hesabından paylaşımda bulunarak, ”Hakaret, ifade özgürlüğü değildir, özgürlük değildir; bir suçtur. Hakaret içeren hiçbir söze müsamaha gösterilemez ve hakaret hoş görülemez” diyen BMM Başkanı Sayın Mustafa Şentop’ a şunları sormak gerekir.

Bu “suç” ve “haddini bilmek durumu” sadece biz sade vatandaşlar için mi geçerlidir?

Üstlendikleri yüksek makamların merkezine “sorumluluk” kavramını koymayan, kamusal alanda öfke nöbetleri geçiren ve ağzına geleni söyleyenler için ne yapacağız? Bir önerisi olan var mı?

Cami mihrabından “Hz. Âdem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir” diyen Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu sözlerini ne yapacağız?

Sayın Mustafa Arslan Cumhurbaşkanının Anayasa’nın neresinde böyle bir görevi olduğunu bize gösterebilir mi? Bu davranış dini hassasiyet üzerinden siyaset yapmak ve dinin kişisel çıkarlara alet edilmesi değilse nedir?

Dava aç, tehdit et, hakaret et, suçla, gündem değiştirmeye çalış, dikkatleri başka yöne çek! Bunlar canımızı bağrımızı yakan zamları, yoksulluğu, ekonomideki darboğazı, geçim sıkıntısını, yüksek enflasyonu, döviz ve geçiş ya da yatış garantili yap işlet ihalelerini unutturacaklar mı? Sayın Mustafa Arslan’ın dediği gibi iktidar da “Hala algı peşinde” mi? Sayın Sedef Kabaş gibi eğitimli ve zeki bir kadın bu “algı yönetimini” siyasal erkten öğrenmiş olabilir mi?

Sayın Arslan şu konunun inandırıcı ve dürüst bir açıklamasını yapabilir mi?

Herkese “hakaret” davası açan, sözü üstüne eleştiri kabul etmeyen Sayın Cumhurbaşkanının başkalarına “hakaret etme hakkı”, “hakaret etme özgürlüğü”  var mıdır?

Sayın Cumhurbaşkanının ettiği şu sözler “hakaret” niteliği taşımıyor mu?

Örnek verelim! “Sen ne yüzsüzsün, terbiyesiz herif”, “kadın mı kız mı bilemediğim’, “mert değil namertsin”, “‘mezarlık soyguncusu”, “ sapıklar”, ‘”Niye kaçıyorsun ulan İsrail dölü?”, ‘”Haddini bil edepsiz kadın”, “Aydın müsveddeleri, karanlıksınız”, “cinsi cibilliyeti bozuk”, “kalibresi bozuk”, “kifayetsiz, muhteris”, “Terbiyesiz, haddini bilmez, edep yoksunu, edep fukarası, ahlaksız…”

Dahası da var, isteyenler internette bulabilirler.

Türkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden başka bir Cumhurbaşkanı gördü mü?

Soru şu! Bizim ağzımıza almaya cesaret edemediğimiz bu sözleri söyleyen kişiye, ülkenin birçok farklı yerinde tüm savcı ve hâkimleri harekete geçirecek ceza hukukunda bir dayanak, madde yok mu?

Türk Milleti bağımsız birer yurttaş olarak mı yoksa bir krala, sultana ya da padişaha bağlı bir “tebaa” olarak mı görülüyor ki, ceza hukuku sadece biz sade vatandaşlar için yazıldı?

Eğer öyleyse ki öyle olduğu anlaşılıyor, başta hukukçular olmak üzere o yasayı yazanlar ve o yasanın kabulü yönünde parmak kaldıranlar bu demokrasi ayıbından utanmalıdırlar.

Sayın Mustafa Arslan’a gelince…

Kendisini ayırarak (tenzih ederek) belirtiyorum. Unutulmasın ki, “Politika tuzaktır. Yemi de güçlü istek. Bu tuzaktan, vicdanı, gözü ve kulağı tıkayarak kaçamazsınız.“ Gün gelir edilen yanlış sözleri, aldığınız yanlış kararları kucağınızda bulursunuz. Ve unutulmasın ki, kimi kesimlere öğretildiğinin tersine hiçbir “kutlu dava”; temiz bir yürek, erdem, doğruluk,  sağtöre ve içinde yaşadığınız toplumun bütün kesiminin “mutluluğundan” daha üstün değildir.

İlgili Yazılar

CHP’li Durmaz “AVM’ler Açık, Hijyen Merkezi Hamamlar Neden Kapalı?”

TOKATtan Haber

Mehmet Akif Ersoy’u Niçin Unutmuyoruz?

TOKATtan Haber

Cumhur İttifakı’nın Tokat Milletvekilleri de mi “trol” lüğe özendi?

TOKATtan Haber

Yorum Yaz