Yunanistan’daki Türk çocuklarına eğitim-öğretim vermek üzere dört yıl Yunanistan’da İskeçe ve Gümülcine’de çalışan dayım anlatmıştı.
Türkiye’deki tarihi eserlerin onda birine sahip olan Yunanistan dört beş parça biçimlendirilmiş taşı göstererek her yıl milyonlarca turist ağırlar ve turizm geliri elde ederken bizler öylece bakıp duruyoruz. Daha da ötesi bu eserleri ya tahrip ediyor ya da yurt dışına kaçırılmalarına seyirci kalıyoruz…
Arkeoloji ve paleontoloji bilimlerinin ışığıyla dünyanın haberdar olduğu Kapadokya’nın Hıristiyanlığın doğuşuyla ilgili olduğunu, ilk Hıristiyanların yeraltında mevzilenerek ibadet etmek üzere bu yeraltı şehirlerini inşa ettiklerini, bu arazi yapısının oyma ve kazma işlemleri ve havayla temas edip sertleşerek şekil alan ve günümüze kadar gelen yapılar olduğunu, peri bacalarının nasıl oluştuğunu bırakın dünyaya anlatmayı kaçımız biliyoruz acaba…
Bilmiyor ve ha bire tahrip ediyoruz gâvurlar kalmış diye… Buna rağmen turistlerin ülkemizde en fazla rağbet ettikleri bölgedir Kapadokya… Hele de meraklı Japonlar… Hıristiyan bile değiller ama illa ki gelip görecek, resimler çekecek ve bizim yerimize turizm elçiliğimizi de yapacaklar…
Dün yitirdiğimiz Sümerolog Arkeolog Muazzez İlmiye Çığ’ın, Sümerler ve Asurlar üzerine yaptığı bilimsel çalışmaların dünyadaki değerini anlayacağımız yerde; neden 110 yaşına hayret ederiz acaba… Hatta bazılarımız, hiç ölmeyeceğini iddia eden varmış gibi, “Bak işte o da öldü” diye gizli gizli neden seviniriz acaba… Muazzez Hoca öldü diye bilimin de öldüğünü mü sanıyoruz, ne dersiniz?..
Göbeklitepe’nin öneminin farkında mıyız?.. Mısır piramitlerinden 9000 yıl daha yaşlı olduğu anlaşılan Göbeklitepe’nin dünyaya tanıtılmasının ülkemize neler kazandıracağının farkında mıyız? Yoksa onun yerine “Hadi canım sende, 12000 yıl yaşında olduğu nereden belli” mi diyoruz?
Acaba bilime itibar etsek de Karbon 14 yöntemiyle, karbon tarihlemeyle, karbon atomunun üç farklı izotopunu karşılaştırarak bu kalıntıların yaşlarının hesaplanabildiğini kabul mu etsek?
Bir elementin izotoplarının çekirdeğinde aynı sayıda proton, farklı sayıda nötron olduğunu, bu sayede yaş tayin edilebildiğini; antika eserlerin, heykellerin, hatta fosillerin yaşlarının belirlenmesinde potasyum-argon elementleri kullanılarak tarihleme yapılabildiğini bilmesek de en azından şimdilik dünyanın en eski kalıntılarının ülkemizde bulunduğunu ve bunun muazzam bir tanıtım ve turizme ne denli emsalsiz bir fırsat olduğunu bari görsek… Ne dersiniz?
Dün Serhan Asker yine çok değerli bir tanıtım programı gerçekleştirdi. Serhan’ın aman siyasete bulaşmayalım korku-kompleksini ve konuklarını konuşmaktan kısıtlamasını hiç tasvip etmesem de fevkalade değerli tanıtım ve kültür programları yapmakta olduğunu kabul etmek gerekiyor. Göbeklitepe’ye ben de gitmedim ama bir mimar olarak üzerine yeni inşa edilen hiperbolik paraboloid çatı örtüsünü beğendim ve merak ettim ama; bu yapı hakkında hiçbir bilgiye ulaşamadım…
Hal böyleyken 12000 yıl öncesi hakkında neler bulabiliriz ki?
En azından bir düşünsek, dinlerin yaşı 2-3 bin, İslamiyet’in yaşı 1400; Göbeklitepe’nin yaşı 12000… İnsanoğlu üç aşağı beş yukarı 10000 yıl dinsiz imansız yaşayıp durmuş… Günahın bini bir para… Bu kâfirlerden bize cehennemde yer mi kalır…
Şaka bir yana, zaman mevhumu ne kadar derin bir boyut değil mi… Hani depremlerin nedeni olarak dünya kabuğunu teşkil eden devasa platoların birbirine sürtündüğüne de inanmıyorduk ya… İşte kavranması güç bir zaman meselesi daha…
Ben Göbeklitepe’den daha eskisinin de bulunacağını sanıyorum ama bu kavranması güç zamanı iyi değerlendirsek de insanlığı ülkemize çekip tamtakır hazinemizi doldursak mı acaba diyorum… Gerçi o da dayanmaz Tayyip’e ama…