Editörün Seçtikleri

Numan Kurtulmuş ve devlet

Kökeni Fransızca olan “profesör (professeur)” sözcüğünün Türkçe anlamı “öğretmen”dir. Ama benim çok önem verdiğim bir anlamı daha vardır ki “mürşit” anlamına gelmektedir. Mürşit, “doğru yolu gösteren, kılavuz” ve “Müritlerine gizemciliği öğreten tarikat şeyhi” anlamına gelmektedir.

Numan Kurtulmuş, lise eğitimini İstanbul İmam Hatip Lisesi’nde aldı. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde lisans eğitimini 1982 yılında ve 1984 yılında yüksek lisans eğitimini tamamlamış. Daha sonra ABD’ye gidip benim çok sevdiğim Cornell Üniversite’sinde ek öğrenim görmüş. Çok güzel! Ancak bir mürşit olması gereken bu zat bakın benim hakkımda ne diyor, 5 Temmuz 2022 tarihli basından aktarıyorum. Metni bir rastlantı sonucu Vikipedi’de gördüm:

“AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, Cumhuriyet gazetesi yazarı Özdemir İnce’nin ezanın Arapçaya çevrilmesinin hata olduğu ve Türkçe okutulması gerektiği sözlerine tepki göstererek ‘İki gün evvel ismini anarak ağzımı kirletmeyeceğim bir herif kalkıyor televizyon kanallarında diyor ki, nedir böyle Allahu ekber diye ezanı getirdiler, diyor. Buna cevap bile vermeye gerek yok da şunu hatırlatmak istiyorum. Bu fosiller, bu gericiler, bu yobazlar, bu millet düşmanları, bu Türkiye düşmanları, bu insanlık düşmanları bilsinler ki kılıçlarının iki tarafının kestiği devirler çok geride kalmıştır, bir daha da geri gelmeyecektir’ ifadelerini kullandı.”

Arapların, Yahudilerden öykünerek aldığı ezanın Türkçe söylenmesini istemekle bunca kötü sözün ne ilişkisi var? Beni azıcık tanıyanlar hakkımda bu sözleri söyleyen birini asla ciddiye almazlar. Tavır ve konuşmalarıyla “görmemiş” biri olduğu anlaşılan bu insana Vikipedi’nin ayırdığı alana bakıp benimkiyle bir karşılaştırma yapılsın: Siyasal hayatı dışında iki elin parmakları kadar yayımlanmış kitabı yok. Yabancı dillere çevrilmiş olduğunu da sanmıyorum.

Değerli okurlar, kendimden çok az da olsa söz ettiğim için lütfen beni bağışlayın. Bu zat hakkımda söylenen “Önündekini ısırır arkasındakini teper” halk deyişini anlaşılan duymamış.

Başyüce Hazretleri gibi imam hatip mamulatı olan birinden daha fazlası elbette beklenemez. Şimdi gelelim Numan Kurtulmuş’un “Devlet” sözcük-kavramıyla ilgili söylediklerine. 10 Ekim’de Ankara’daki Gazi Üniversitesi 2024-2025 akademik yılı açılışı törenine katılan Kurtulmuş, burada yaptığı konuşmada  akademisyenlerden “yeni anayasa için güçlü destek” istemiş.

Anayasada sadece metnin değiştirilmesinin “yeterli olmayacağını” belirten Kurtulmuş, 1961 ve 1982 anayasalarında var olan birçok maddenin değişmesine rağmen hâlâ “darbeci”, “seçkinci” ruhun anayasa maddeleri arasında “gizli olduğunu” savunmuş. Ve anayasanın 3. maddesindeki, “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” tabirinin de değişmesi gerektiğini söyleyerek “Devletin ülkesi olmaz. Devletin milleti olmaz. Bu metin ‘Milletin devleti ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğü’ şeklinde ifade edilmelidir. Bu seçkinci, devletçi anlayışın da yeni anayasada milletin gücü üzerine yükselen bir devlet anlayışıyla yeniden ele alınmasının önemli olduğunu düşünüyorum” ifadelerini kullanmış. Çağının çağdaşı halkçı anayasa kuşkusuz seçkinci ve devletçi olacak. Devlet yoksa halk bir yığışımdan, kalabalıktan başka bir şey değildir!

Pek güzel! Ancak uluslararası hukuk bağlamında doğru ifade edilmiş olan o cümle değişmez. Bay Kurtulmuş kafasını değiştirmeli. Benim kendisine tavsiyem Prof. Dr. Erdoğan Teziç’in “Anayasa Hukuku”1 adlı kitabının “İktidarın Kurumsallaşması: Devlet” adlı bölümünü (s. 112-115) mutlaka okumalı! Devleti “başıbozuk” halk kuramaz “örgütlü halk” kurar. Örgütlü halk aile olabilir, aşiret olabilir, klan ve fratri olabilir, her türlü halk meclisi olabilir. Ama “seçkin”dir! Şimdi “Devletin Varlık Koşullarını” rahmetli Erdoğan Teziç’in sözünü ettiğimiz kitabının 115. sayfasından Numan Kurtulmuş için aktaralım:

“Devletin varlığı için gerekli koşullar, ülke -insan topluluğu- siyasi ve teşkilatlanmadır. Devlet, ancak bu üç koşulun bir arada bulunması ile varlık kazanabilir. Bu koşullar seçenekli olmayıp onsuz olmayan, yani eski söyleyiş ile ‘lazım-ı gayri müfarik’ (cumulative) niteliktedirler. Bu unsurlardan biri olmadan devletten söz edilemez.

Bunlardan birincisi, devlet yetkilerinin kullanıldığı, sınırları belli bir arazi parçası olan ülkedir. İkincisi, devlet yetkilerinin, yönetenler aracılığı ile yönetilenler üzerinde kullanıldığı ve bireylerden oluşan halk topluluğudur. Üçüncüsü, devletin zorlama gücünü elinde bulunduran siyasi ve bir teşkilat oluşudur. Bu unsurlardan hareket ederek ‘Devlet, belli bir arazi parçası üzerinde ve belli bir topluluk üzerinde teşkilatlı zorlama gücüne sahip bir kurum’ olarak tanımlanabilir.”

Demek ki neymiş? Devlet olmadan halk bir insan yığışımından, sürüsünden başka bir şey değilmiş ve anayasadaki o cümle doğruymuş. “El elden üstündür!” demişler ey Numan Kurtulmuş! İki gün sonra, frakınızı giyip papyon kravatınızı takıp bir zamanlar ezanı Türkçe okutan Cumhuriyetin bayramına gideceksiniz!

1 Erdoğan Teziç, Anayasa Hukuku, Beta Yayınları, 12. Basım, 2007.

KAYNAK: Cumhuriyet

Related posts

Dördüncü madde tartışması ve dördüncü halife – GANİ AŞIK

TokattanHaber

Daron Acemoğlu, anlattıklarında Türkiye vardı

TokattanHaber

Vay baaa! Cihada çıkacaklarmış!

TokattanHaber

Yorum yaz